Şehrin havasını şöyle bir soluyorum!
İstiklal caddesinden başlıyorum yolculuğuma, tarihin içinden geçerken bir taraftan kalabalık arasından sıyrılmak diğer taraftan daha da içlerine sokulmak istiyorum…
Ara sokaklara dalıyorum, sıralı dizilmiş cafeler önünde oturan gençler, kıraathane kapısında çay içen amca, balkon penceresinde kurulmuş olgun yaşlı bir kadına selam veriyorum.
Beyoğlu’nu bu kez koşturmadan, sindire sindire dinliyorum. Aynı saniyelerde birbirinden farklı binlerce hikaye arasında gezinirken bir o kadar hüzne, bir o kadar sevince boğuluyorum nedense?
Yolumu daha da uzatıyorum, tünel yakınlarında kendime bir ara sokak seçip İstanbul’un incisi Galata’ya varmak istiyorum.
Şehri, benim gibi keşfetmek isteyen turistler arasında voltalarken hiç yabancılık hissetmiyorum. Kendimi onlardan biri gibi görüyorum ve İstanbul’da onlar gibi turist olmayı yaşıyorum. Galata kulesinin büyüsüne kapılıyorum. Sen ne güzelsin İstanbul!
Kendime bir bar taburesinde yer ediniyorum, ekranda oynayan maçın keyfini sürüyorum…
Bugün hikayem böyle başladı, farklı ruh yapısıyla çıktığım yolculukta bir kaç farklı ben oldum.
Her ruh halimi rahatlıkla kombinledim, her ruh halimde şehirdeydim, her ruh halimde renklerim vardı benim.
TÜM KOMBİN