“Bir şehir düşünün, içinde tarih, sanat ve aşk olsun!”
Evet, rüyalarımın şehri Roma’dan bahsediyorum. Bu kaçıncı seyahatim bilmiyorum, fakat her defasında tekrar büyüleniyorum…
Orada olmak, oralı gibi yaşamaya alıştım artık diyebilirim…
..Ve artık sadece turistik yerleri gezmekten sıkılıp kendimi biraz İtalyan sanıp onların olduğu yerlerde buluyorum aniden.
Çok değil! Geçtiğimiz hafta yine esti kafama ve dünyanın görmediğim birçok yeri varken ben tekrar bir Roma yapmak istedim.
İyi de oldu!
Hem özlediğim arkadaşlarımı gördüm hem de Roma’da ilk kez denize girme fırsatına da erişmiş oldum.
Evet yanlış duymadınız Roma’ya eğer yaz aylarında gidecekseniz muhakkak valizinize mayolarınızı koymayı unutmayın!
Çünkü Roma merkezden yaklaşık bir saat yolculukla Lido di Ostia’ya varıp yaz tatilinizi tam anlamıyla değerlendirebilirsiniz.
Lido Di Ostia için başka bir post hazırlayacağım. Bu yüzden bir sonraki postları takip etmenizi öneririm.
Gelelim benim Roma’ma!
Burada bir çok çektiğim fotoğrafı göreceksiniz ve ayrıca araya Instagram hesabımdan ekleyeceklerimde olacak.
Uzun uzun anlatacağım yine anlaşılan.
Öncelikle Roma seyahatini senenin her günü planlayabileceğinizi size söylemem gerek. Özellikle kış aylarında pek bir güzel oluyor.
Nedeni ise eğer yürümeyi seviyorsanız Roma’da toplu taşıma araçlarını kullanmanıza gerek yok. Çünkü bir çok bilindik yer yürüme mesafesinde olduğunu size söylemem gerek.
Bu yüzden Yazın güneşin altında yürümektense kışın serin serin yürüyüp her keşfettiğiniz noktada bir kahve içmek için sıcacık mekanlara girebilirsiniz.
Roma’ya hemen hemen her gün uçuş mevcut. Size tavsiyem özellikle sabah saatlerinde uçun ki ilk gününüzü yollarda harcamayın.
Havaalanına vardığınızda merkeze gitmek için tren kullanın ( 14Euro ) yaklaşık 40 dk sonra Romanın merkezine Termini’ye inmiş olursunuz.
Termini’de indikten sonra Metro kullanıp otelinize varabilirsiniz ki zaten çok kolay 2 hat var ve her ikisi de tüm şehri kapsıyor zaten.
Metro biletini ( 1,5 Euro ) istasyonlarda bulanan makinelerden veya Tabaccheria’lardan ( büfe ) alabilirsiniz.
Tabaccheria’ları her yerde neredeyse görebilirsiniz. buralardan gazeteden tutunda içeceklere kadar hemen hemen herşey alabilirsiniz.
Su konusunada ise size birşey demek isterim. İtalya’da sokaklarda çeşmeler var ve bu sular içiliyor. Aynı zamanda tüm çeşme sularını da içebilirsiniz.
Otelinize vardıktan sonra size mutlaka bir şehir haritası vereceklerdir. Burada kendi lokasyonunuz işaretlenmiş olur. Ayrıca tüm metro hatları ve durakları da açıklayıcı bir şekilde belirtilmiş olduğunu göreceksiniz.
Bir plan yapın ve ilk olarak gezmeye uzak yerlerden başlayın. Nedeni ise uzak yerler hep sonraya atılır ev sonrasında yorgunluk ile iptal edilebilir bu yüzden görmek istediğiniz yerler listesinden haritayı da kullanarak en uzaklardan başlamanızı tavsiye ederim.
Nerede Gezilir, Ne Yenir, İçilir?
Herşeyiniz hazır yola çıktınız işte o meşhur yerlere gidiyorsunuz. Peki nerede ne yenir, ne içilir? Şimdi bunları listeleyelim.
Fontana di Trevi ( Aşk Çeşmesi )
Bildiğiniz gibi İtalya’ya yolu düşen herkesin uğrak yeridir Aşk Çeşmesi…
İnanışa göre çeşmeye atılan paranın ve para adetlerinin de bir anlamı vardır. Atılan tek bozuk para tekrar Roma’ya gelmek, çift bozuk para aşık olmak ve üç bozuk para ise Roma’da yaşamak için olduğuna inanılır. Bu yüzden ki gittiğinizde para atmak ve fotoğraf çektirmek için uzunca bir sıra beklemeniz gerekebilir.
Benim tavsiyem ise gece yarısından sonra aşk çeşmesine mutlaka uğramanızdan yana olacaktır. Nedenine gelince sadece suyun büyülü sesi ile baş başa kalabileceğiniz ve o büyülü dünyaya suyun ritmi ile ulaşabileceğiniz kanısındayım.
Bu arada eğer yolunuz oraya kadar düşmüşse veya düşecek ise size bir yer tavsiye edeceğim Angelina Trevi, turistlerin değil ama gerçek Italyanların uğrak yeri olan italyan ev yapımı yemeklerinden test edip meşhur tatlıları olan tiramusu ve harika espresso’nuzu yudumlamaktan keyif alacağınıza inanıyorum!
2014 Aşk çeşmesi yazımı okumak için tıklayın!
Onur Erol (@onurollstyle) tarafından paylaşılan bir fotoğraf (20 Ağu 2016, 00:41 PDT)
Pantheon
Panteon (Latince: Pantheon, Yunanca: Πάνθεον “Tüm tanrıların tapınağı” anlamına gelir. ilk olarak Antik Roma‘nın tüm tanrıları için tapınak olarak inşa edilmiş bir yapıdır. Panteon kavramı bugün içinde meşhur kimselerin gömülü olduğu anıtlar için kullanılır. Tüm Roma yapıları içinde en iyi korunmuş olanı ve muhtemelen de dünyada döneminin en iyi korunmuş binasıdır. Tarih boyunca hep kullanılmıştır. Günümüze kalan binanın tasarımı genellikle Trajan’ın mimarı Şamlı Apollodorus’a atfedilir ancak imparator Hadrianus veya onun mimarlarına ait olması muhtemeldir. 7. yüzyıldan bu yana kilise olarak kullanılan Panteon Roma’daki en eski beton kubbeli binadır. Tepesinde daire biçiminde boşluk vardır. İlk başta içerisinde pagan tanrı heykelleri varken, kilise tarafından bu heykeller yok edilmiş, Pantheon da bir Katolik kilisesi haline getirilmiştir. Bu kubbenin çapı 43 metredir. Tavanında bir açıklık vardır, yağmur girmediğine dair bir inanış olsa da bu doğru değildir. Bu kadar geniş çaplı bir kubbenin betondan yapılması da o günün teknolojisiyle hala bir soru işaretidir.
Piazza di Spagna (İspanyol Merdivenleri)
Onur Erol (@onurollstyle) tarafından paylaşılan bir fotoğraf (18 Ağu 2016, 09:31 PDT)
Roma’ya gelen her turist “Piazza di Spagna” yani İspanyol Meydanını görmeden geri dönmez.
Adını yakınında bulunan ve 17. yüzyıldan beri varlığını sürdüren İspanya Büyükelçiliği’nden alan İspanyol Merdivenleri’nde birçok ünlü markanın dükkanını bulabilir, çevresinde bulunan restoran veya kafelerde ise oturup kahvenizi içebilir veya Italyan yemeklerinin tadına bakabilirsiniz.
Meydanın ortasında her Roma meydanında olduğu gibi ünlü bir çeşme yer alıyor.
1627 yılında Pietro Bernini ve oğlu Gian Lorenzo Bernini’nin destekleriyle yapılan Fontana della Barcaccia (Eski Gemi Çeşmesi) rivayete göre, 1500’lü yıllarda, Roma’yı ikiye ayıran Tiber Nehri’nin aşırı yağmur nedeniyle taşması ve sular altında kalan kentin suları çekildiğinde meydanda kalan tek şeyin batık bir tekne olması nedeniyle tekne şeklinde inşa edildiği düşünülmektedir.
Bu sokağın hemen başında Roma’nın en bilinen ve eski kafelerinden “Antico Caffe Grecco“ya gidebilirsiniz fakat gereksiz pahallı olduğunu söylemem gerek. Fakat arka sokaklarda bulunan kafelerde daha uygun fiyata yemek yiyebilir veya bir kahve molası verebilirsiniz.
Piazza Navona
Onur Erol (@onurollstyle) tarafından paylaşılan bir fotoğraf (18 Ağu 2016, 01:03 PDT)
Meydan eski bir stadyum görünümünde inşa edilmiştir. Romalılar döneminde bu meydan 30.000 kişilik bir stadyum olarak kullanılmaktaymış.
Navona meydanına gittiğinizde büyüleneceksiniz. Çünkü kocaman bir meydan sizi karşılıyor olacak. Bunun yanında meydanda yer alan sanat eserleri de sizi fazlasıyla etkileyecek. Piazza Navona meydanı Roma’nın en işlek meydanından biridir. Şehrin tam göbeğinde yer alan bu meydanda vakit geçirmek oldukça keyif vericidir.
Meydan barok tarzının baş yapıtı olarak kabul edilmiştir. Meydanda mimar Gian Lorenzo Bernini’nin dört nehir çeşmesi, Francesco Borromini ve Pietro da Cortana’nın da eserleri yer almaktadır.
Onur Erol (@onurollstyle) tarafından paylaşılan bir fotoğraf (16 Ağu 2016, 04:10 PDT)
Colosseo
Flavianus Amfi tiyatro olarak da bilinen Kolezyum Gladyatör dövüşleri için yapılmış bir arenadır. Usta bir komutan olan Imperator Caesar Vespasianus Augustus tarafından M.S. 80 yılında tamamlanmış bu mükemmel yapı, 55 bin kişilik bir alana sahiptir.
Zamanında imparatorların gladyatör dövüşleri, halk gösterileri, hayvan avcılığı, savaşların yeniden canlandırılması gibi gösterilere sahne olan alan, daha sonra barınma yeri, dini kışlalar, taş ocağı, Hıristiyan türbesi olarak kullanılmıştır.
Kolezyum benim için en önemli yerlerden biridir. Roma’da kaldığım günler içerisinde her akşam buraya gelir burada bulunan “Gay street” volta atar ve muhakkak Coming Out‘ta Pasquale ile sohbet eder birşeyler içerim.
Gece yarısına doğru gelen Claudia sokağın neşesi olur…
Ayrıca bu sokakta eşcinseller için kalacak otellerde var bunlardan en meşhuru ise Second Floor.
Foro Romano
Roma Forumu, Antik Roma’nın siyaset, ticaret ve hukuk yaşamının merkeziydi. Forumda yer alan en büyük yapılar, resmi davaların görüldüğü bazilikalardı. MÖ 5. yüzyıldan MS 5. yüzyıla kadar en önemli anıtlar buraya inşa edilmiştir.
Günümüzde yabani otların sardığı ve geniş bir yıkıntı görünümündeki bölge, eski Roma’da 1000 yıl boyunca şehrin en önemli bölgelerinden biri olmuştur. Roma İmparatorluğu’nun yıkılmasının ardından geçen yüzyıllar boyunca Forum’da yer alan çoğu bina harabeye dönüştürülmüş, sadece bazı yapılar sağlam kalabilmiştir. Bugün Roma Forumu, Mussolini tarafından inşa edilen ve arkeolojik alanı ikiye ayıran Via dei Fori Imperial adı verilen bir yolla ayrılır. Roma Forumu’nun sahip olduğu bütün alan içerisindeki tapınaklar, binalar ve anıtlar ile dünyadaki en büyük arkeolojik alanlardan biridir.
Arco di Constantino
Constantinus Zafer Takı (Arco di Costantino), Roma’nın dünyaca ünlü yapısı Kolezyum’un hemen yanında yer alan zafer takıdır.
İlk Hristiyan İmparator Constantinus’un İmparator Maxentius’a karşı kazandığı zafere adanarak M.S 315 yılında yaptırılmıştır. Tak üzerinde yer alan kabartmalar sıfırdan yapılmamış, diğer ünlü anıtlardaki kabartmalar sökülerek tak üzerine yerleştirilmiştir. Bu özelliği ile diğerlerinden ayrılır.
Piazza Venezia
Roma’nın tarihi merkezinin kalbi özgürlük meydanı olarak da bilinen Piazza Venezia’dır. Bu meydan aynı zamanda pek çok otobüs hatlarının da ana durağıdır. Dönüp dolaşıp kendinizi bu meydanda bulmanız an meselesidir. Meydanın tam ortasında Vittorio Emanuele II anıtı bulunuyor. Buraya Romalılar düğün pastası veya Roma’nın takma dişleri adını takmışlardır. Bu yapı birleşmiş İtalya’nın ilk kralı olan Victor Emmanuele’yi onore etmek ve İtalyan birliğini kutlamak üzere yapılmıştır. (1885-1911) Bol mermer sütun ve heykellerden oluşan anıt gerçekten bembeyaz bir pastayı andırıyor.
Anıtta Victor Emmanuel heykeli, tanrıça Victoria’nın atlı araba süren iki adetheykeli, çeşmeler, dört kolon ve merdivenlerden oluşuyor. İçerde ise İtalya’dan izler sunan müze, kafe ve kitabevi yer alıyor.
Anıtın tepesine çıkıp manzarayı seyretmek gerçekten çok keyifli. Piazza Venezia’da görülebilecek diğer önemli yer ise Palazzo Venezia ( Venezia sarayı) ve hemen yan taraflarda uzun merdivenlerin sonunda Basılıca S. Maria In Aracoli’dir.
Bir çok kişi burayı bilmez ve göstermez o yüzden muhakkak uğrayın ve bir mum yakın :))
Önceki yıllarda burada yapmış olduğum çekime göz atmak isterseniz tıklayın!
Campo dei Fiori
Campo de Fiori, gece gündüz Roma’nın en hareketli meydanlarından biri. Rönesans binalarıyla çevrili olan bu meydan, sabahları burada kurulan sebze-meyve pazarının hareketliliğine, akşamları da kafe ve barlarda toplanan gençlerin eğlencelerine sahne oluyor.
Tiber Nehri ile Navona Meydanı arasında yer alan Campo dei Fiori’nin adı efsaneye göre Pompeo’nun sevdiği kadın Flora’dan almıştır. “Fiori” İtalyancada “çiçek” anlamına gelir. İsim aslında Ortaçağ’da, alan çayır çimenlikken verilmiştir. Başka bir inanışa göre ise meydana bu ismin verilmesinin nedeni verimsiz olan bu alanın verimli ve renkli hale getirilmesidir.
San Pietro Vaticano – Vatikan
Vatikan dünyanın en küçük ülkesi olmasına rağmen neredeyse bir milyar katolik’in ruhani lideri olan papa’ya ve aynı zamanda sanata yön veren Michelangelo, Raffaello, Caravaggio, Bernini gibi dev ustaların sanat eserlerine ev sahipliği yaptığı etrafı yüksek duvarlarla çevrili olan bu yarım km2’den daha küçük ülkeyi ziyaret etmek için ister inançlı olun ister inançsız, son derece heyecan verici bir deneyimdir. Vatikan’a girdiğiniz zaman sizi Bernini tarafından tasarlanan ve dünyanın en heyecan verici mimari uygulamalarından biri olan piazza san pietro (Aziz Petrus meydanı) karşılıyor. 284 traverten sütun, 88 gömme sütun ve 140 aziz heykelinin bulunduğu bu meydanı bernini 1656 ila 1667 yılları arasında, 11 yılda tamamlamıştır. Bazilika’ya ve meydana ismini veren aziz petrus’un mezarının burada olduğuna inanılıyor. bu yüzdendir ki bazilika’nın tepesinde elinde anahtar olan bir aziz petrus heykeli yer alıyor. bazilika’nın buraya yapılmasının ve petrus’un elindeki anahtarın sebebi ise Michelangelo’nun tasarladığı dev kubenin etrafında latince yazan şu ayetlerden geliyor. “sen petrus’sun ve ben topluluğumu bu kayanın üzerine kuracağım. ölüler diyarının kapıları ona karşı direnemeyecek. Göklerin egemenliğinin anahtarlarını sana vereceğim.” incil, matta 16:18-19. bu arada belirtmekte fayda var, petrus’un kelime anlamı “kaya”dır. Bazilika’da Michelangelo, Maderno, Raffaello, Bramente, Domenico Fontana, Giuliano da Sangallo gibi zamanın önemli sanat adamlarının da emeği vardır. Bu sanat adamlarından her biri -tabii ki papa’nın gözetiminde- bazilika’ya bir şey eklemiş, çıkarmış ya da değiştirmiştir. daha bazilikanın kapısından girerken ilk hıristiyanlara yapılan işkenceleri anlatan korkunç kabartmalar sizi karşılıyor. etraf, dinin gücünü kullanarak yıllarca insanlar üzerinde egemenlik kuran eski papaların heykelleriyle dolu. Bazilika o kadar büyüleyici bir yer ki ziyaretçiler buradaki heykellere, resimlere, kabartmalara bakarken bildiği her şeyi unutuveriyor. Kapısından içeri girdiğiniz için kendinizi başka bir devlete gitmiş gibi hissetmiyorsunuz. ta ki, Vatikan’ı koruyan isviçreli muhafızlarla karşılaşana kadar. Michelangelo’nun tasarladığı “ilginç” üniformalar içerisindeki muhafızlar 1506 yılından beri vatikan’ı daha doğrusu papa’yı koruma görevini sadakatle sürdürüyorlar. Muhafızlar turuncu-kırmızı-mavi üniformalarının içinde ortaçağ masallarından kopup gelmiş gibi gözükse de aslında hepsi isviçre ordusu’nda eğitimini tamamlamış askerlerden seçiliyor ve her biri gerçek birer kılıç ustası. Vatikan’ın en önemli sanat eserlerinden, Michelangelo’nun 24 yaşındayken yaptığı pietà adlı heykel de san pietro bazilikası’nda yer alıyor. 1972’de bir fanatiğin saldırısına uğrayan heykel, şimdi bazilika’nın girişinde sağ tarafta kurşun geçirmez bir cam içerisinde korunuyor. çarmıhtan indirilen isa’yı kucağına almış meryem’in tasvir edildiği bu dokunaklı mermer heykelde, meryem alabildiğine güzel ve genç, isa ise son derece yakışıklıdır. Meryem’in adeta bir genç kız gibi işlendiği heykel için michelangelo şu açıklamayı yapmıştır: “namuslu kadınların diğer kadınlara göre daha genç kaldıklarını bilmiyor musunuz?” pietà’nın bu kadar özel olmasının sebeplerinden biri michelangelo’nun imzasını attığı tek eseri olmasındandır. söylencelere göre, pietà’nın aslında genç ve tanınmamış bir heykeltraş tarafından değil de daha yaşlı ve usta bir heykeltraş tarafından yapıldığını duyan üstat çok sinirlenmiş ve hemen o gece meryem’in göğsünden geçen kuşağa ismini kazımıştır.
Vatikan müzeleri’ni gezmek hem zihin olarak hem de beden olarak oldukça yorucu bir süreç. ancak bu kilometrelerce uzunluğundaki müzeler ve galeriler bittikten sonra karşılaşacağınız sistine şapeli size tüm yorgunluğunuzu hatta az önce gördüğünüz sanat eserlerini bile tümüyle unutturacak. üstat Michelangelo’nun 4 yıl geceli gündüzlü tek başına boyadığı tavan sayesinde, sistine şapeli rönesans sanatının incisi ve batı sanatının da başyapıtlarından biri olarak kabul edilir. tavanda insanın kutsal kitap’ta (tevrat, zebur ve incil) yer alan üç öyküsü betimlenmiştir. bunları kısaca “adem’in yaradılışı, nuh tufanı ve son yargı” olarak adlandırabiliriz. tavanın neredeyese ortasında ise tüm dünyada sanatsal bir ikon haline gelmiş olan “Tanrı’nın yaşam vermek için adem’e uzattığı el” yer alıyor. yine de tavanın asıl görkemini görmek için kapıdan çıkmadan hemen önce son bir kez geriye bakmalısınız. o zaman bütünün veridiği etkiyle michelangelo’ya derin bir saygı duyarak şapel’den ayrılacaksınız.
San Pietro Meydani dunya seklindedir, boyle design edilmesinin amaci iste ortada kilise ve kollarini insanliga acmis sekilde gözükur, ortasında sutün, sutün çevresinde ise değişik semboller yer alır. Bu semboller dünyanın merkezinin burası olduğunu işaret eder. Muhakkak Vatikan’ın yanında bulunan müzeyi gezi. Birçok önemli sanat eserini burada görebilirsiniz .(Capella Sistina)
Çarşamba günleri sabahları halk günüdür, Papa meydanda o hafta dünyanın dört bir yanından gelen gruplarla toplanır ve dua edilir.
Castel Sant’Angelo
İmparator Hadrian için MS 130 – 139 yılları arasında Roma‘da inşa edişmiş bir kaledir. Ayrıca papanın evi ve hapishane olarak da kullanılmıştır. Fatih Sultan Mehmet Han’ın oğlu Cem Sultan da hapishanede mahkum edilenler arasında bulunmaktadır. Önceki papalar tarafından tehlike durumlarında korunma amaçlı buraya saklanılmıştır. Castel Sant’angelo’yu Vatikan’a bağlayan gizli alt geçit hala burada bulunmaktadır. Orta Çağ’da şehrin kuzey girişini korumak için kaleye dönüştürülmüştür.
Trastevere
Nehirdeki semt güneşin ilk ışıklarıyla uyanır ve asla yavaşlamaz. Arnavut kaldırımı yollarından esen rüzgar Trastevere’nin sarmaşık kaplı tavernaların ve eskimiş apartmanlarının arasından süzülürken şemsiye gölgeleri kafeler, dövmeci ve mikro birahanelerle dolu sokakta sıralanır. Gündüzleri Trastevere, sakinleri içtikleri şarap kadehlerini sayarken göze batmayan bir sofistikelik yayar. Akşam yaklaştığında ise terketme isteği ve gereksiz bir çoşkuyla sokak sanatçıları, pejmürde şairler, sakallı kaykaycılar ve cıvıl cıvıl kalabalık Trastevere’in sayısız kulüp, bar ve meydanlarına akarlar.
Manavı, kasabı, çiçekçisi, şarküterisiyle bir yandan küçük sıradan bir mahalle; diğer yandan kafeleri, restoranları, butikleriyle son derece havalı ve turistik olan Trastever’ye muhakkak uğramadan Roma’dan dönmeyin.
Onur Erol (@onurollstyle) tarafından paylaşılan bir fotoğraf (17 Ağu 2016, 04:30 PDT)
Bu yolculukta tüm destekleri için Pegasus‘a sonsuz teşekkürler.